Herkes için Yapısal Reform (2) : Değişim ve Yapısal Reform

Önceki yazıda yapısal reform kavramını, bir sistemi daha iyi işler duruma getirmek için o sistemi meydana getiren parçaların düzeninde yapılan değişiklik olarak tanımlamış ve aslında bu kavramın nitelikli bir değişime karşılık geldiğini vurgulamıştık(1). Kaldığımız yerden devam edelim.

Eğer yapısal bir reformdan bahsedebiliyorsak, en azından bir an için kendisinden bekleneni vermiş, fakat şimdi bekleneni veremeyen bir sistem var demektir. Bu beklenti değişimi; değerli iktisatçı Mahfi Eğilmez'in yaptığı yapısal reform tanımında belirttiği gibi (2) anlık bir şok şeklinde olabilir veya zamanın yıpratıcılığının bir örneği olarak sistemi yavaş yavaş eskiten bir süreç olarak da düşünülebilir.

Söz gelimi insanlar için kurgulanmış bir hukuk sistemi, robotların/makinaların da kendi iradeleriyle hareket ettiği bir zamanda ihtiyaca cevap veremez olacaktır. İşletme ölçeğinde finansal koşullardaki değişiklikler; bireysel ölçekte ise bir kişinin yeni işe başladığı şirketteki diğer çalışanlara göre kendi yabancı dil seviyesini yetersiz bulması gibi farklı türlerden birçok örnek vermek mümkün. İlerleyen yazılarda huzurunuzu kaçıracak sert örneklere hazırlıklı olun.

Sonuç olarak, yapısal reformun yeni çevresel (veya içsel) koşullara uyum (adaptasyon) amacıyla sisteme değer katan bir yapısal değişim olduğunu söyleyebiliriz. Buradan da her değişimin yapısal reform olmadığı açıkça görülüyor. Bu sınıfa girmeyen bir değişim ya mevcut yapıyı değiştirmeden sadece birtakım değersiz parametreler ile ilgilidir veya yapıyı zayıflatır uyum kabiliyetini düşürür.

Kalite kavramı üzerinden kurumsal düzeyde bir örnek verecek olursak; bir süreç ihlali durumunda o tür bir ihlali ortadan kaldıracak sistem değişikliğini yapmayıp; sadece ihlali ortadan kaldırıyor yada yapıyı o ihlale tekrar yol açacak şekilde değiştiriyorsak aslında değer yaratan bir değişiklik yapmamış oluruz.

Malumunuz biz bireysel, kurumsal veya ülke olarak sürekli çalışıyor ve birşeyleri durmadan değiştiriyoruz. Tabi her değişim sürecinde o alanda zirveye çıkma söylemleri, innovasyon, bolluk bereket naraları vs... Fakat aradan yıllar geçtiğinde geriye bakıyoruz ki aynı tas aynı hamam, en iyi ihtimalle herkes(*) ne kadar ilerlediyse biz de o kadar ilerlemişiz. Kısacası biz çok çalışıyoruz, kendimizde ve her türlü sistemde çok değişiklik yapıyoruz ama bir türlü istediğimiz noktaya gelemiyoruz. Peki, neden? Elbette, bu soruya bir kalemde genel geçer bir cevap vermek mümkün değil, çünkü bu soru çok zor. Biz kendi usulümüzle adım adım devam edelim.

Bana göre, genellikle bir stratejiden yoksun olarak ve yaratacağı etkiye ilişkin bir analiz olmadan en azından birşeyler yapmış olmak için değişiklik yapıyoruz. Yani mevcut durumdan memnun olmadığımız, beklentilere cevap veremediğimiz için sadece yeni bir durum yaratmak ve denemek amacıyla değiştiriyoruz. Sonuçta, zamanımızı, paramızı, emeğimizi, enerjimizi harcayarak yaptığımız değişiklikler ya değer üretmiyor yada kalıcı bir etki yaratmıyor.

Hepimiz bu kadar iyi niyetli değiliz elbette. Kimimiz bireysel çıkarları doğrultusunda; iyiye yönelik de olsa değişim istemiyor. Kimimiz ise çağın bizi zorladığı "yenilikçilik" imajını kazanmak (veya kaybetmemek), yada güçlü görünmek adına aslında pek de bir şey değiştirmeyen sözde değişiklikleri dilinden düşürmüyor. Bunları sırasıyla değerlendireceğiz tabi, ama bir sonraki yazıda öncelikle strateji ve hedef kavramları ve bunlara ilişkin gözlemlerim üzerinde duracağız. 



(*) Rakipler kadar, sektör ortalamasında, küresel ekonomide büyüme ortalaması, enflasyon kadar vs.

(1) Herkes için Yapısal Reform (1): Nedir Bu Yapısal Reform?, https://tanbahtiyar.blogspot.com/2019/10/herkes-icin-yapsal-reform-1-nedir-bu.html

(2)  Nedir Bu Yapısal Reformlar?, 8 Ekim, 2019, http://www.mahfiegilmez.com/2012/01/nedir-bu-yapsal-reformlar.html